O HÜZÜNLÜ, AMA GURURLU BİR ŞEHİT ANASI

BİR hain tuzak sonrası şehit düşmüştü Kadir Kayveni.
Daha 26 yaşındaydı şehadet şerbeti içtiğinde.
Cizre’de göreve giderken, Çakırsöğüt mevkinde, hainlerin yola döşediği el yapımı bombayı patlatması sonucu, iki arkadaşıyla beraber şehit olmuştu.
***
Kısa zaman içinde ateş düşmüştü Aşkale’nin Çayköy Mahallesi’ndeki baba ocağına.
“Kadir şehit oldu” denmiş, bir anda yürekleri dağlamaya yetmişti acı haber.
***
Daha 50 günlük bebekken babasını kaybeden Kadir Kayveni’nin oğlu da, bir yaşında öksüz kalmanın kaderini babası gibi yaşamıştı.
***
Cenazesi Erzurum’a getirilen Kadir Kayveni, düzenlenen tören sonrasında, İspir’in Madenköprübaşı Mezarlığı’nda toprağa verilmişti.
***
Erzurum’un bölücü teröre kurban verdiği zannedersem 421’nci asker şehidiydi Kadir Kayveni.
***
Kadir, daha mini, kundakta bir bebekken kaybetmişti kocasını Anşa kadın.
Kocasını kaybettiğine mi, Kadir’i babasız büyütecek olmasına mı yanmalıydı, bilemiyordu.
***
Dünyası kararmıştı adeta.
***
“Zaman en tesirli ilaçtır” derler.
İlerleyen aylarda bir talipli çıktı karşısına, “kol, kanat gererim sana” dedi, “oğlun da benim oğlum olur” demeyi ihmal etmedi koca yürekli adam.
Evlendiler.
***
Kadir büyüdü, bir de kız kardeşi oldu o yıllarda.
Merve koydular adını.
Baba Zeki Atuğ ayırt etmiyordu çocuklarının birini, diğerinden.
***
Gün geldi, Kadir yağız bir delikanlı oldu.
Aklından çok şeyler geçiriyordu. önce jandarma uzman çavuş olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katıldı.
Güneydoğu’da görev almıştı, Şırnak’ta!
Artık eli ekmek tutuyordu ya, mesele yok demekti. Evlendi yavuklusuyla…
Bir de bebekleri geldi dünyaya, sevgileri de, sevinçleri de katmerlendi adeta..
***
Her şey yoluna girmişti, mutluluk rüzgarları esiyordu yuvalarının üstünde.
Ta ki o mel’un ana, o kara haber gelene kadar!
***
Kadir’in de içinde bulunduğu araç, göreve giderken havaya uçurulmuş, 3 vatan evladı daha, bu alçak tuzak sonrasında şehit edilmişti.
***
Kadir’in kaybına en çok üzülenlerin başında üvey baba Zeki Atuğ gelmişti.
Tabi Anşa Ana ve Merve de yıkılmışlardı.
***
O iki acılı kadın, Vali Okay Memiş’e konuk oldular geçtiğimiz günlerde.
Çaylar yudumlanırken makamda, acılar dile geldi, duygular paylaşıldı karşılıklı.
***
İki yürekli kadının, “vatan sağ olsun” sözleri etkilemişti Vali Memiş’i.
Gözler nemliydi, gönüller yanıktı belki, ama başlar dikti, dimdikti.
***
Sonuçtu biri şehit anasıydı, bir diğeri şehit bacısı.
İkisini de sarmaladı devlet baba şefkatiyle Vali Memiş…
Gönüllerini okşadı, acılarını paylaştı.
***
Anşa Ana’nın (Atuğ) yüzünde oluşan gururun ışıltısı, yaşmağın altından gözlerine vurdu o ara, oradan da gönüllere büyük, kocaman harflerle yazılacak bildik bir mesaj olarak aksetti:
ŞEHİTLER ÖLMEZ!
Evet, şehitler ölmüyordu.
Yüce Yaratıcı da, “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz” demiyor muydu kitabı Kur’an’ında?
Anşa Ana’nın Kadir’i de, bizim hissedemediğimiz o ölümsüzlük şerbetini içenlerdendi.
Dolayısıyla hüzünlü olsa da, son derece gururluydu yaşlı kadın; çünkü o bir şehit anasıydı.