DAĞLAR KIZI ZİLAN

ÇOK eskilerin sevilen türküsüydü Dağlar kızı Reyhan.
Şimdi bir dağlarkızı daha var Erzurum’da, Tafta’da. Onun adı da Zilan.
Bu yıl 6’ncı sınıfa gidecekmiş.
Kendisini, Tafta Köyü’nün buram buram çiçek ve ot kokan dağlarında, kuzularının peşinde koşarken görüntüledik.
Iğdırlı 6 çocuklu bir ailenin 4’üncü çocuğuymuş.
Okul tatile girince işe başlamış.
“Ailece çobanlık yapıyoruz” dedi Zilan.
İşbölümü yapmışlar.
Babası ve kendisinden büyük 3 kardeşi farklı alanlarda hayvan otlatıyormuş.
“Annem de burada” dedi ve “Aha şu dağların arkasında evimiz var. Benden küçük iki kardeşime bakıyor. Babam, kardeşlerim ve ben de hayvan otlatıyoruz. Hepimiz farklı bir bölgedeyiz. Akşam evde toplanıyor, sabah yeniden işe koyuluyoruz” dedi.
Yaşıtlarının tatile çıktığı, oyun oynadığı bir dönemde, onun dağlarda, kuzularının ardında dolaşıyor olması nasıl bir duyguydu?
Sorduk kendisine…
“Dağları çok seviyorum” dedi.
Amacı okumak, çok okumakmış.
“Okuyacağım, büyük insan olacağım, kardeşlerime ben bakacağım, onlara çobanlık yaptırmayacağım” diyordu.
Biz konuşurken, kuzuları dağa yukarı tırmanıyordu.
Gözleri kuzularının üzerindeydi.
Daha fazla sohbet edemedik.
Onu Tafta’nın dağlarında bırakırken, işsizlikten yakınan Erzurum’un insanları geldi aklımıza.
Soyadını söylemediği ailesiyle Erzurum’un dağlarında dolaşan, ekmek parası peşinde koşan Iğdırlı gençler, çocuklar, hatta kızlar…
Hemen her yerde görmek mümkün onları.
Çalışıyor, üretiyor, kimseye minnet etmeden yaşayıp, gidiyorlar.
Bizim toprağın insanlarına gelince…
Çoğu ağa!
Ama Şener Şen gibi, “züğürt ağa!”
Bu yüzden değil midir ki, bir söz hep ağzımıza sakız olmuş:
“Sen ağa, ben ağa, inekleri kim sağa!”
İnekleri bir sağan ille ki, çıkıyor.
Kimi Iğdır’dan geliyor, kimi Ardahan’dan, kimi başka yerden…
Bize de kala kala “yan gelip yatmak” kalıyor.
Ne diyelim:
“İyi yatışlar dadaş!” erzhaber