CANIM ÇIHA ERZURUM!

GEÇTİĞİMİZ hafta, kimseye haber vermeden, usulca birkaç günlüğüne izne çıktık!
Rotamızı önceden “Karadeniz” olarak belirlemiştik.
***
Rahmetli kayınpederimizin Sürmeneli oluşu, Trabzon’u hep ilgi alanımıza sokmuştur.
Çeşitli nedenlerden dolayı birkaç yıldan beri gidemediğimiz Trabzon’dan sonra, fırsatını bulursak Rize’ye de uğrayalım istiyorduk.
***
Olmadı, Rize’ye uğrayamadık, Zil Kalesi’ni çok istememize rağmen göremedik.
***
Size samimi bir itirafta bulunayım istiyorum:
“Keşke oralara gitmez, kafamı kumdan çıkartmaz olsaydım!”
***
Trabzon’u gördüm, tek kelimeyle “şaştım!”
***
Bir şehir, birkaç yıl içinde bu kadar mı değişir, bu kadar mı gelişir, bu kadar mı hareket kazanır?
Öyle olmuş ama.
Trabzon gelişmiş, Trabzon değişmiş, Trabzon almış başını, gitmiş!
***
Sovyetler’in dağılmasından sonra, Rus akınına uğrayan Trabzon, şimdi de resmen Araplaşmış!
***
Araplar’ın özellikle Uzungöl’e akın ettiğini biliyordum.
Artık Uzungöl çok dar gelmiş olmalı ki, taşmış, isan seli, Trabzon’a kadar varmış!
***
Trabzon’un meydanı oldum olası hoşuma gitmiştir.
İşte o meydanın lime lime Arap dolu olduğunu görünce, gözlerime inanamadım.
***
Çay bahçelerinde yer bulmak çok zor.
İnsanlar merdiven basamaklarına, duvar üstlerine tünemiş!
Boş bank bulan, kendini şanslı sayıyor.
***
Bir bardak çay 2 lira, soda 3 lira filan.
“Bardak” dediysek, bizim Erzurum’un kahvelerinde, çay ocaklarında kullanılan iri bardaklar sakın akla gelmesin.
***
Deyin ki, üç, en çok dört yudumda biten bir bardak çay…
Doğal olarak doyurmuyor sizi.
***
Az ileride, “beton” helvacıda, dondurmanın külahı 4-6 TL arasında değişiyor.
Hani hesaplasanız, kilosu 120 TL. eder gibi.
Herkes kuyrukta!
***
Lokantalar, masaları dışarıya taşırmışlar.
Neredeyse hepsi dolu.
***
Pide yiyelim istedik, yarım saate ancak geldi.
Müşteri çok, sıra var yani.
İki Trabzon peynirlisi, bir kola, bir ayran 33,5 TL.
Afiyet olsun!
***
Hem yaya, hem araç trafiği inanılmaz yoğun.
Trabzon’un “en kötü” yanı, minibüsleri.
Sorun giderek büyüyor, çözülecek gibi de gözükmüyor.
***
Dönüşte Rize’yi düşünmüştük, olmadı.
Ovit üzerinden İspir’e geldik.
***
Trabzon’dan ayrılırken yağmur vardı.
Trafik anormal yoğundu.
Adım adım ilerledik, Yomra’ya belki yarım saatte ancak varabildik.
***
Ovit’e vurduk, tek tük araç.
İspir’den sonra o da yok!
***
Birkaç günün yoğun Karadeniz gezisinin ardından Erzurum bize inanılmaz “yavan” geldi.
***
Gelir gelmez, şehir haberlerine göz attım!
***
Büyükşehir ESKİ Genel Müdürlüğü, bilmem ne projesi ile, bilmem kaç belediye arasından ikinci gelmiş.
Gülümsedim, “helal olsun” dedim Büyükşehir’e, helal olsun ESKİ’ye!
***
Ne de güzel bulmuşlar bizi “kandırmanın” yolunu.
***
Neymiş efendim; ESKİ, ikinci gelmiş, Büyükşehir birinci olmuş, takdir görmüş, belge almış filan.
Nasıl olsa “menzil” konusunda beceriksiziz.
Ne kadar atıyorlarsa, o kadar gidiyor!
***
Trabzon’a ilk olarak 1985 yılında, Milliyet Gazetesi Büro Şefi olarak, bir toplantı için gitmiştim.
“Köy” gibi gelmişti Trabzon bana, çok şaşırmış, “Bu mu Trabzon” demiş, dudak bükmüş, Erzurumlu olarak memleketimle gururlanmıştım.
***
Şimdi ise “Erzurum köy gibi geldi bana!”
***
Ekonomisini, umudunu, geleceğini üniversite öğrencilerinin harçlıkları ile şekillendirmeye çalışan…
İnsanı aç, esnafı bitkin, köylüsü çaresiz, STK’ları sessiz bir şehir.
Megakent’ten, megaköy’e yuvarlanış!
***
Oysa bu şehir, sahip olduğu tarihi yapıları, eserleri, camileri, doğal güzellikleri, dağları, ovaları, nehirleri, şelaleleri ile bir derya!
Karadeniz ne ki yanında!
Tabi anlayana.
***
Bu karmaşık duygularla memlekete Ilıca’dan bakarken;
İçim sızladı, “Canım çıha Erzurum” dedim, canım çıha.
Seni bu hale düşürenler utansın!