BÜYÜKLERİMİZDEN BÖYLE ŞEYLER Mİ ÖĞRENDİK!

BÜYÜKLERİMİZ anlatırdı ki, bizler de örnek alalım!
O güzel, o muhteşem insanların birliğimize, beraberliğimize yönelik, iyiliği tavsiye eden, kötülükten alıkoyan sözleri ne de güzel yankılanıyor kulaklarımda.
Büyüklerimizin anlattıkları meğer bize mecburi yükümlülük ve sorumluluk yüklüyormuş, insan bunu sonradan daha iyi anlıyor.
Hayat boyu yapacağımız iyilikleri; iyi olmak, merhametli davranmak için değil, bir insan olarak yapmak zorunda olduğumuzu görmemiz gerektiğini, yine o anlatılardan yola çıkarak kavradım.
Bu davranış ve yaklaşım anlayışı bize o engin ve derin kültürümüzün bir mirası, bir kalıntısı aslında.
Bize anlatılan ve öğretilenler, aynı zamanda bize anlatan ve öğretenlere bırakılan bir miras değil mi?
Dededen babaya, babadan çocuklarına ve torunlarına yani bizlere…
Dünyada “yardımlaşma ve dayanışma” denildiğinde, parmakla gösterilen ülke olmanın gururunu hepimiz yaşıyoruz.
Asırların ötesinde ayak bastığımız her toprakta iz bırakmış, övgü ve sevgiyle anılan; “ötekisi berikisi” demeden tüm çaba ve gayretini ortaya koymuş, yeri gelmiş canını vermekten, kanını akıtmaktan geri durmamış bir ecdada sahip olduğum için kendimi son derece gururlu hissediyorum.
“Yardım ve destek” denildiğinde hiçbir şey düşünmeden o sese kulak vermemiz, biri birimize bağlılığımızın bir göstergesi değil mi?
Kahramanmaraş ve çevre illerde yaşanan, hepimizin içini burkan, gözünü yaşartan yüzyılın en ağır en acı felaketinde sadece ekmeğimizi değil, acıyı da paylaşmamızın altında o insanı duyguların zirve yapmış hali yatmıyor mu?
Binlerce insanımızın ölümüne, on binlerce insanımızın evsiz, yurtsuz kalmalarına neden olan o depremde gördüklerim bana acı üstüne acı yaşattı!
Doğrusunu söylemek gerekirse, deprem günlerinde gördüklerim, duyduklarım ve hatta yaşadıklarımdan dolayı neye üzüleceğimi, neye isyan ve itiraz edeceğimi bir türlü kavrayamamıştım.
Evet, deprem olmuştu her yer yıkılmıştı.
Enkaz yığınlarının altından yükselen feryatlar arşa çıkıyordu ve her insan gibi benim de içim, başımıza gelen doğal bir afetin giderek felakete dönüşüyor olmasından dolayı parçalanıyordu.
Deprem bölgesine çok uzak bir şehirde yaşıyor olsam da birşeyler yapmak, çaresiz insanlara çare olabilmek için çırpınıyor, ne yazık ki, bu acıyı, bu ıstırabı “nakde, çıkara ve gösterişe” çevirmeye çalışan gözü dönmüş ahlak yoksunlarını, yalancıları, sahtekarları, cep telefonları marifetiyle gerçek dışı, abartılı yayın yapan duygu sömürücülerini gördükçe de kendimi kahrediyordum.
Yazımın başında “Büyüklerimiz anlatırdı ki bizler de örnek alalım “demiştim…
Telefonla görüşme yapmak, haber almaya çalışmak, insanları iyiliğe davet edip yardıma çağırmak başka, aldığı bir adet ürünü sanki bin adet almış da depremzedelere gönderiyormuş gibi yapmak çok başkaydı.
Sahi neyin acısını yaşıyordu bu millet, ya da gerçekten yaşıyor muydu?
O günlerde gördüklerimden, tanık olduğum abartılı yayınlardan, kimi insanların sosyal medya paylaşımlarında daha fazla tıklanma alabilmek için gösterdikleri ikiyüzlülükler yüreğimi öylesine kırdı, içimi öyle parçaladı ki, anlatamam.
Çoğu yardımsever, iyiliksever, merhametli insan gibi bende bulunduğum bölgede yardım toplama merkezlerine koşup, bir koli de ben bantlasam, taşısam, ayıklasam diye düşünürken; gelen yardımları ayıklayan şöhret tutkunlarının, sanki o malzemeleri kendileri getirmiş ve bağışlamış gibi yayın yapıyor olmalarını görmenin utancını iliklerime kadar hissettim, onların yerine benim yüzüm kızardı.
Hele bir de çok çalışıyormuş gibi görünüp, “Bize yemek vermeyecek misiniz” şeklindeki iğrenç talepleri beni iyice çileden çıkarttı.
Bütün bunları deprem bölgesinde değil, bulunduğum şehirde, İstanbul’da gördüm ve yaşadım.
Sonuçta o insan kılıklı çıkarcıların, hiçbir şeyden ders almadıklarına, sadece kendileri için yaşadıklarına kani oldum ve bir zamanlar dünyanın dört bir yanında at koşturmuş, savaşlar kazanmış, mazlum insanları zalimlerin elinden kurtarmış, elde ettikleri yerlere medeniyet götürmüş, İslam ahlakı ve edebini yaymak için gayret göstermiş o ecdadın torunlarının bugün bu hale nasıl geldiklerini bir türlü izah edemedim.
Yüzyılın depreminde annesini, babasını, eşini, çocuğunu, yakınını; kolunu, bacağını ve hepsinden ötesi bu büyük afette umudunu kaybeden insanlardan içimizde peyda olmuş bu ahlak yoksunların yaşattıkları utanç nedeniyle milyonlarca kez özür diliyorum!
Umarım bizi bağışlarlar!..