VARLIK İÇİNDE DARLIK YAŞAMAK!

HEMEN herkes, Erzurum’un bir tarih, kültür ve medeniyet şehri olduğunu, istemese de kabul eder.
***
Hiç bir şehre ve hatta ülkeye nasip olmayacak, muazzam zenginlikleri vardır bu şehrin.
***
Bir kıyaslama yapmak istiyorum.
Size çok “uçuk” gibi gelebilir yazacaklarım.
“Abartılı” bulan illa ki, olur.
Kimse kusurumuza bakmasın!
***
Diyorum ki;
Gelin terazinin bir kefesine Amerika’yı ve hatta Kanada’yı, bir diğerine de, geçtik Erzurum’u, sadece Çifte Minareli Medrese’yi koyalım…
***
E eğer Erzurum “ağır basmazsa” namerdim!
***
Bizim “Amerika” dediğimiz ülkenin tarihi geçmişi, deyin ki 400 yıl.
Kanada’nın da öyle.
***
Oysa Çifte Minareli Medrese’nin, neresinden bakarsanız bakın, bin 200 yaşında olduğu söylenir.
***
“Söylenir” diyorum, çünkü Medrese’nin kitabesi bulunmuyor.
***
Kimilerinin “Selçuklu eseri” olduğunu zannettiği Çifte Minareli Medrese, bugünlerde ziyaretçi akınına uğruyor.
***
Özellikle havanın güzel olduğu günlerde, çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu yığınla insan, Medrese’yi gezmeye görmeye ve fotoğraf çekmeye gidiyor.
***
Ne yazık ki, gidenlerin önemli kısmı, düş kırıklığı yaşayarak geri dönüyor.
***
Koca Medrese ve çevresinde, insanların ihtiyacını karşılayacakları sosyal hiçbir tesis maalesef bulunmuyor.
***
Acaba insan, bir bardak çay, ne bileyim bir simit, bir kadayıf dolması ikram edemez mi gelen-giden ziyaretçilere?
***
Büyükşehir Belediyesi, tee bilmem ne zaman önce “Orada çevre düzenlemesi yapacağız. Projeleri hazırladık” açıklaması yapmıştı.
***
Genel Sekreter Yardımcısı Zafer Aynalı’nın, yeri gelmişken kulaklarını çınlatayım istiyorum!
Hani nerede o proje, ya da ne zaman başlayacak çalışma?
***
Çifte Minareli Medrese, her türlü ihmale, saldırıya, yıkımlara ragmen ayakta kalmayı başarmış, bugünlere gelmiş dünyanın ender yapılarından biri.
***
Bir üniversite orası.
***
Hem de, İngiltere’de Oxford’un, Fransa’da Sorbon’un falanın filanın esamisinin okunmadığı devirlerde vücut bulmuş bir ilim yuvası.
***
Yapandan, yaptırandan Allah razı olsun da, kim biliyor ki bunları?
***
İçeride inanılmaz güzellikte çalışmalar, taşa adeta hayat veren oymalar, desenler mevcut.
***
Gizli bir “insan yüzü” figüründen, “celi sülüs” hat örneğinin yansıdığı niş ve eyvanlara varıncaya kadar, onlarca farklı çalışma ve yığınla sütun!
***
İnsanın yakından bakıp, incelediğinde; gördüklerine inanası gelmiyor.
***
Bizim işimiz değildi, ama merak ettik.
***
Erzurum’un önemli bir değeri olan, şimdilerde ise emeklilik günlerini fotoğraf çekerek değerlendirmeye çalışan Cahit Arpacık hocamız ve yine “fotoğraf” dendiğinde heyecandan eli, ayağı biri birine dolaşan Valilik Basın Müdürlüğü elemanlarından sevgili Ahmet Polat ile birlikte “duvardaki muhteşem çalışmalara” ışık tutalım istedik, acaba ne yazıyordu?
***
Halen Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okuyan “ikinci” Ahmet Polat’ı bulduk.
***
Valilikte görevli Ahmet Polat ile akraba olan küçük Ahmet Polat, Çifte Minareler’in nişlerinin çevresini kuşatan, önemli kısmı kırılmış, yok edilmiş yazıları bizim için okudu.
***
İnanamadık.
***
Hani o, “İlhanlı” deyip de, “Neden Selçuklu değil” diyerek burun kıvırdığımız ecdat var ya…
***
Kayaya inanılmaz bir zarafet ve ustalıkla ayetleri nakşetmiş.
***
Ahmet Polat, ayetlerin kimisini için, “Maide Suresi 11. ayet” dedi, kimisinin Ali İmran Suresi’nin 18 ve 19. ayetleri olduğunu, bir nişin çevresinin de, Bakara Suresi’nin 256. ayeti ile kuşatıldığını söyledi.
***
Çok etkilenmiştik.
***
“Acaba” dedik; Bu ayetlerle ilgili açıklayıcı bilgiler, ayetlerin Türkçe anlamlarının yeraldığı çalışmalar, o nişlerin içine yerleştirilemez miydi?
***
Ya da mesela, dikkat çekme adına, “minarelerin hangisi usta, hangisi çırak tarafından yapılmış?” sorusu, ziyaretçilere sorularak merak uyandırılamaz mıydı?
***
Bu ışığı da, kitap fuarında, konuya ilişkin olarak yaptığımız sohbet sırasında, bizim değerlerimizden olan Bayburt Üniversitesi’nin Rektör Yardımcısı dostumuz Prof. Dr. Süleyman Çiğdem ile Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Haldun Özkan hocalar yaktı.
Kendilerine teşekkür ediyorum.
***
Erzurum’dan göç var.
***
İnsanlar, çeşitli bahanelerin ardına sığınarak, genelde de ekonomik sıkıntılar, işsizlik ve benzeri nedenlerden dolayı başka sulara yelken açıyor.
***
Oysa bu şehir, turizm potansiyeli, binlerce yıl ötesinden günümüze kadar gelebilen eserleri ve diğer kaynakları göz önünde tutulduğunda, ülkenin en gelişmiş ve refah düzeyi hayli yüksek kentlerinden birisi olmalıydı.
***
Ama değiliz maalesef.
***
Sormak gerekirse, “sebebi ne peki?”
Var mı cevabı bilen?
***
Diyorum ki, acaba “beceriksizliğimiz” olmasın!