CENGİZ ALYILMAZ!

O bir profesör…
Yani üniversitelerde ders veren, araştırma yapan “en yüksek” aşamalı bir öğretim üyesi.
***
Eskiden “ordinaryüs”leri varmış ülkenin.
***
Aklımda kalan “en ünlü ordinaryüs”, Fenerbahçeli Lefter’dir ve o tabi ki, bilim dünyasının değil, futbolun ordinaryüsüdür.
***
Benim için ise bir Galatasaraylı olarak ordinaryüs, elbette ki, Taçsız Kral Metin Oktay’dır.
***
Ordinaryüslük unvanı, 1981 yılında çıkartılan bir kanun ile kaldırılmış.
***
Diyelim ki, ordinaryüslük unvanı kaldırılmamış!
Ve Hoca’ya verdiler o unvanı…
Ordinaryüs Profesör Cengiz Alyılmaz!
İnanın tatmin olmazdım.
***
Abarttığımı sanmayın lütfen!
***
Kendisini işine, bilim dünyasına, Türk’ün coğrafyasına, Türk’ün tarihine ve kültürüne adayan…
***
Gidilmedik yerlere giden, girilmedik kovuk, tırmanmadık kaya, uğranmadık mağara bırakmayan, Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Profesör Doktor Cengiz Alyılmaz’ı tanımanızı çok isterim.
***
O, standartların ötesinde bir bilim insanı, ya da kendisini tanıyanların ifadesiyle Türk Dünyası’nın Evliya Çelebi’si!
***
Daha çok Orta Asya’da yaptığı kazı ve bilimsel çalışmaları ile bilinen ve tanınan Cengiz Hoca’yı anlatmak, takdim etmek gerçekten zor bir iş.
***
“Onu tanımanızı çok isterim” derken, belki de, “anlatım noktasındaki beceriksizliğimi”n üstünü örtmek ve işin kolayına kaçmak istedim, kim bilir!
***
Tarih, kültür, bilimsel araştırma, kazı, mezar taşı ve benzeri şeyler, sizin için, işiniz gereği diyelim; çok da büyük bir anlam ifade etmiyor olabilir.
Normaldir bu.
***
Fırıncı olabilirsiniz mesela.
Ya da kasap, terzi, berber, bakkal…
Veya camide imam, okulda öğretmen!
***
Yani onu tanımak için, illa bilim insanı, kültür adamı, akademisyen filan olmanıza gerek yok.
***
Ama, “ne olursanız olun, kim olursanız olun, Cengiz Alyılmaz Hoca’yı tanıma gibi bir mecburiyetinizin olduğunu bilmenizde yarar var” diye düşünüyorum.
***
Dedim ya; yazdıklarımı abartı sanmayın lütfen.
***
Bakın, o var ya…
Yani Cengiz Alyılmaz!
Dünyaya çok da kolay gelemeyecek türlerden, Allah’ın özel yetenekler bahşederek yarattığı, yetmemiş gibi, bize, bu ülkeye, Türk Toplumu’na hediye ettiği bir bilim insanı…
***
Deyin ki, bir başyapıt!
***
İkincisi; sizden, bizden, içimizden, kanımızdan, bu topraklardan biri.
Yarı Karslı, yarı Erzurumlu!
***
Tanıyor bizi, hepimizi!
***
Bir Türk olarak nereden geldiğimizi, kökümüzü, soyumuzu, sopumuzu, alışkanlıklarınızı, inancınızın kaynağını, nelerden hoşlanıp-hoşlanmadığımızı iyi biliyor.
***
Kısacası Alyılmaz Hoca, çok farklı bir insan, bir kültür hazinesi ve sanki Türk Tarihi’nin canlanmış, ayağı kalkmış, konuşan, eleştiren, haykıran hali.
***
Bilim, araştırma, inceleme, kazı, taş, kaya, eski yapı kalıntılar, zaman içinde onun yaşam biçimi olmuş.
***
Bir insan, nasıl olur da, “hangi taşın altında, üstünde, yanında, yöresinde ne var”ı bilir!
Hele de o taş yığınları, dünyanın bilmem neresindeyse!
***
Ama siz eğer Cengiz Alyılmaz’sanız, bilirsiniz.
***
Alanında “büyük bir derya” olarak gördüğüm Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz, aslında en az peşinde koştuğu kültürel değerler kadar ve hatta onlardan çok daha değerli, paha biçilemez bir varlığı bu ülkenin.
***
Milattan önce-sonra, bilmem hangi binli yıllardan kalma taşları, kayaları, bulabilirsiniz.
Ama eğer elinizin altında bir Cengiz Alyılmaz’ınız yoksa, bilin ki, o değerli buluntuların bir “çakıl taşı”ndan farkı olmaz!
***
Anlayacağınız, “sit alanı misali” korunması ve kollanması gereken bir önemli hazine o.
***
Hani, “bir fanus içinde saklanmalı” diyeceğim de…
Diyemiyorum!
Çünkü o vakit dağlar, taşlar, yapılar, yapıtlar, eski eserler öksüz kalır diye korkuyorum.
***
Tek tesellim, “teke” misali güçlü bir yapıya sahip oluşu.
***
Umarım bir gün Cengiz Alyılmaz’ın farkına toplum olarak sadece bizler değil, Nobel’i dağıtanlar da varır.
***
Ve umarım, ülkenin ikinci Aziz Sancar’ı da Atatürk Üniversiteli Profesör Doktor Cengiz Alyılmaz olur…
***
Umarım!